Kelime anlamı olarak “doğuya ait” demektir.[1] Çoğulu şarkıyyât’tır.
Dîvân edebiyatında ve eski musikimizde bir terim olarak kullanılmıştır. Şarkının bu iki cepheli durumu yüzünden, edebiyat ve müzik terimi olan şarkılar kimi yerde birbirine karıştırılmıştır. Yine aynı sebeple edebiyatımızdaki şarkının kökenine dair bilgiler kesin doğruluk taşımazlar.
Müzik terimi olarak şarkı Türk müziğinde en çok kullanılmış olan bir söz eseri formudur ve batı müziğindeki lied’in karşılığıdır.[2] Türk halk müziğindeki karşılığı ise “türkü” formudur.[3] Bu anlamda şarkının tasnifi mısra sayısına göre yapılır. İncelemeler sonucunda 25 çeşit şarkı şekli saptanmıştır. Bunlar şu gruplarda ele alınabilir:
1.Murabba (dört mısralı) şarkı
2.Muhammes (beş mısralı) şarkı
3.Müseddes (altı mısralı) şarkı
4. Müsemmen (sekiz mısralı) şarkı
5. Gelenek dışındaki bağımsız formlu şarkılar.[4]
Müzik terimi sayılan şarkı formunda kullanılan güftelerin çoğu dört mısralı (murabba şarkı)’dır. Ancak dört mısralıların yanında yukarıda sayılan gruplar da az bir oranda bulunmaktadır.[5]
Şiirimizdeki şarkı konusunda da muhtelif görüşler bulunmaktadır. Bu görüşleri aşağıya aktarıyoruz.
Şarkı, dîvân şiirinde bestelenmek üzere yazılan ve dört mısralık bendlerden oluşan bir nazım biçimidir.[6] Şarkı nazım biçimi yalnızca Türk edebiyatında yer alır. Türklerin geliştirdiği bir nazım biçimidir.[7]
Şarkı nazım şeklinin ortaya çıkışına ilişkin bazı görüşleri aşağıya aktarıyoruz:
1. Daha önce bestelenmek maksadıyla yazılan “murabba” nazım şekli, çoğunlukla şarkı formunda bestelendiği için, yazılan murabbalar daha sonra şarkı olarak anılmaya başlanmış olabilir.[8]
2. “Şarkı, edebî hüviyet kazanmış türkü’dür.”[9] Türkü’nün tekâmülü neticesinde oluşmuş olabilir.[10]
3. “Başlangıçta şarkı, bir musiki terimidir.” Şarkı kelimesi, kullanıldığı şiirin bestelendiğini ispatlar. En azından erken zaman şiirindeki şarkı kelimesi için durum böyledir.[11]
4. Şarkı nazım şeklinin ortaya çıkışında türkülerin yanısıra, halk şiiri nazım şekillerinden koşmanın etkisinin olduğu da düşünülebilir.[12] Koşma’nın aruzla yazılmış şekli olarak da kabul edilebilir.[13]
5. “Halk şairlerinin dîvânlarında XVII. yüzyıldan sonra görülmeye başlayan ve aruzun belli vezinleriyle murabba şeklinde yazılıp özel ezgilerle okunan dîvân, selis, semai ve kalenderilerin etkisi olduğu da bir gerçektir”.[14]
Yine aynı kaynakların edebiyatımızdaki şarkıya dâir verdiklerii diğer bilgileri kendi yorumumuzu katmadan aşağıya aktarıyoruz:
Şarkıya mahsus kafiye düzenleri çeşitlidir. Şarkının asıl kafiye örgüsü aşağıda görülen çapraz kafiyelenişe sahiptir:
baba ccca ddda ...
aAaA bbbA cccA...
bAbA cccA dddA...[15]
Bunların dışında murabba’a ait kafiye düzenleri de şarkı nazım şekli ortaya çıktıktan sonra bile şarkı kafiyesi olarak kullanılmıştır:
aaaa bbba ccca...
aaaA bbbA cccA...
Ayrıca ilk bendinin üçüncü mısraı serbest olan şarkılar da vardır:
aaxa bbba ccca[16]
Şarkıda her bendin birinci mısraı zemin üçüncü mısraı miyân veya miyânhâne, sonda tekrarlanan mısra ise nakarât adını alır.[17] Her bendi dört mısradan fazla mısradan meydana gelen şarkılar da vardır. [18] Bestelenmek üzere yazıldıkları için bend sayıları murabba’a göre daha azdır.[19] Daha çok 3-5 bendli şarkılara rastlanır. Yine aynı sebeple aruzun bestelenmeye uygun kalıpları -özellikle Mef’ûlü Mefâ’îlü Mefâ’îlü Fa’ûlün - ve sade bir dil kullanılmıştır.[20] Kullanılan sade dil, şarkıyı murabbadan ayıran özelliklerden biridir.[21] Şarkıda ele alınan konu murabba’a göre daha hafif olur ve genellikle aşk konusu işlenir.[22] Şair şarkının son bendinde mahlas kullanır; ancak mahlas kullanmadan şarkı yazmış şairler de vardır.[23]
Şiirlerin şarkı adını alarak yaygınlık kazanması XVII. asrın sonlarında ve XVIII. asrın başlarında olmuştur.[24] Ancak klasik murabba kafiyeleri, çapraz kafiyeli şarkılar çıktıktan sonra da kullanılmaya devam edilmiştir.[25] Şarkının ortaya çıkışıyla ilgili olarak ileri sürülen tarihlerde farklılıklar vardır. XVI. asır[26], XVIII. asır[27] gibi farklı tarihler de ileri sürülmüştür.
Edebiyatımızda şarkı yazan ilk şair, kimi kaynaklarda Nâ’ilî[28] kimilerinde ise Nazîm[29] olarak belirtilmektedir.
Görüldüğü üzere kaynaklar, şarkı konusunda tam bir fikir birliği içinde bulunmuyorlar.
[1] ÖZTUNA, Yılmaz: a.g.e.., s.270.
[2] ÖZTUNA, Yılmaz: a.g.e.., s.267.
[3] ÖZTUNA, Yılmaz: Türk Ansiklopedisi, c.XXX, s.214.
[4] SAY, Ahmet: a.g.e.., s.1152.
[5] ÖZTUNA, Yılmaz: a.g.e.., s.267.
[6] SAY, Ahmet: a.g.e.., s.1152; PALA, İskender: a.g.e., s.458; DİLÇİN, Cem: a.g.e., s.212.
[7] BANARLI, N.Sami: a.g.e., s.203; İPEKTEN, Haluk:: a.g.e., s.115; PALA, İskender: a.g.e., s.458.
[8] ÖZTUNA, Yılmaz: a.g.e., s.268; ÖZKIRIMLI, Atilla: Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, IV, s.1067; İLAYDIN, Hikmet: a.g.e., s.96; İslâm Ansiklopedisi, c.XI, s.346; DİLÇİN, Cem: Türk Ansiklopedisi, Şarkı maddesi, c.XXX, s.213.
[9] İslâm Ansiklopedisi, XI, s.346.
[10] BANARLI, N.Sami: a.g.e., s.204; ÖZKIRIMLI, Atilla: a.g.e., IV/1067.
[11] ÖZTUNA, Yılmaz: a.g.e., s.270.
[12] ÖZALP, M.Nazmi: Türk Musikisi Tarihi, Derleme, c.I, s.43; ÖZALP, M.Nazmi: Türk Mûsikîsi Beste Formları, s.19; DİlÇİN, Cem: Türk Ansiklopedisi, Şarkı maddesi, c. XXX, s.213; ÖZKIRIMLI, Atilla: a.g.e., c.IV, s.1067.
[13] TANSEL, Fevziye Abdullah: İyi ve Doğru Yazma Usulleri, c.III, s.392.
[14] DİlÇİN, Cem: Türk Ansiklopedisi, Şarkı maddesi, c.XXX, s.213.
[15] İPEKTEN, Haluk: a.g.e., s.116; PALA, İskender: a.g.e., s.459.
[16] İPEKTEN, Haluk: a.g.e., s.116; İLAYDIN, Hikmet: a.g.e., s.96; PALA, İskender: a.g.e., s.459.
[17] PALA, İskender: a.g.e., s.458; İPEKTEN, Haluk: a.g.e., s.116; ÖZTUNA, Yılmaz: Türk Musikisi Ansiklopedisi, c.II, s.268.
[18] İPEKTEN, Haluk: a.g.e., s.115, 119; PALA, İskender: a.g.e., s.458.
[19] SAY, Ahmet: a.g.e., s.1152; İPEKTEN, Haluk: a.g.e., s.116; PALA, İskender: a.g.e., s.459.
[20] PALA, İskender: a.g.e., s.459; İPEKTEN, Haluk: a.g.e., s.116; DİLÇİN, Cem: Türk Ansiklopedisi, Şarkı maddesi, c.XXX, s.213.
[21] ÖZKIRIMLI, Atilla: a.g.e., c.IV, s.1067; ÖZTUNA, Yılmaz: Türk Ansiklopedisi, c.XXX, s.214.
[22] ÖZTUNA, Yılmaz: Türk Ansiklopedisi, c.XXX, s.214; İPEKTEN, Haluk: a.g.e., 116.
[23] İPEKTEN, Haluk: a.g.e., s.116.
[24] BANARLI, N.Sami: a.g.e., s.205; İPEKTEN, Haluk: a.g.e., s.117; PALA, İskender: a.g.e., s.459.
[25] İPEKTEN, Haluk: a.g.e., s.115.
[26] TANSEL, Fevziye Abdullah: a.g.e., c.III, s.392.
[27] Tâhirü’l-Mevlevî: Edebiyat Lügati, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1973, s.138.
[28] PALA, İskender: a.g.e., s.459; İPEKTEN, Haluk: a.g.e., s.118.
[29] MENZEL, Th.: İslâm Ansiklopedisi, MEB, c.XI, s.346.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder